gazi Mustafa Kemal Paşa İstiklal Savaşının gerçek seyrini ve bu arada arkadaşlarının hizmet ve fedakarlıklarını millet huzurunda açıkca belirterek Türk tarihine hakkı olan bilgiyi tam ve eksiksiz olarak vermeli hatta siyasi ve askeri planda yüksek görevler başaran arkadaşlarının yaşadıkları değerli hatıralarını millete ve tarihe sunmalarını özellikle teşvik teşvik etmeliydi.
Oysa o tam tersi bir yol tutturdu. Gerçeklerin bir bölümünü gizledi ve böylece emeği geçmiş kişilerin tarihi haklarını teslim etmedi. Onların emekleri ve değerleri örtbas edildiği gibi şuna buna servet ve makam dağıtılır gibi İstiklal savaşının hizmetleri de etrafına serpiştirildi. Böylece herşeyi kendisi düşünüp yaptı gibi gösterme sevdasına düştü. Bunu millete böyle belletmek için de başka hatıraların ve belgelerin yayınlanmasına izin vermedi. Kendi eseri olan Nutuk dışındaki kaynakları kuruttu. Hükümet kudretini ve gizli kuvvetlerini bu uğurda malesef israf etti.
Bundan sonra uzmanların fikirlerine danışmaya gerek görmeyerek ve ''Milleti ben kurtardım bundan sonrasını da ben yapacağım '' diyerek tamamen başına buyruk bir kişiliğe büründü.Bütün kendisini seven fedakar ve vefakar arkadaşlarını kötüledi. Onları kırıp döktü. Kendisinden uzaklaştırdı. İşte bu kırılıp dökülen ve uzaklaştırılan fedakar ve vefakar arkadaşlarından biri de benim.
En güçsüz olduğu zamanlarda yanında duran onu koruyan ,tutan ve fikirlerini destekleyerek milletin başında en şerefli işler görmesini sağlayan ben ve arkadaşlarım gün geldi İstiklal Mahkemesine bile verildik. Hayatımızla oynanmak istendi. Tutuklandım, sorguya çekildim, hatta idamla yargılandım. Evim defalarca basıldı. Yine de istenilen yapılamadı, teslim olmadım.
Bir takım dalkavuklar ısrarla İstiklal Savaşında benim değersiz işler gördüğümü anlatmaya ve böylelikle genç neslin huzurunda beni manen öldürmeye çalıştılar. Bu yetmiyormuş gibi iş gazetelere döküldü ve benim İstiklal Savaşında tek sepheye sadık kalmadığım gibi acayip şeyler yazılıp çizilmeye başlandı.
Nihayet 1933 yılının ilk aylarında benim de sabrım tükenmişti. İleride anlatacağım gibi bu saldıran yayınlara tahammül edemeyip yine basıl yoluyla sert ve acı bir cevap verdim ve bütün gerçekleri canlı şahitleri ve değerli belgeleriyle birer birer ortaya koymaya başladım. Bana saldıran Milliyet in ve diğer gazetelerin ondan alarak yayınladıkları mektup şeklindeki cevaplarımın ortalığı sarsmaya başlaması üzerine hemen yukarıdan yayın yasağı getirildi ve zaten epeydir gözetlenmekte olan Erenköy'deki ahşap köşküm , bu sert çıkışım üzerine neredeyse bir nezarethane haline getirildi. Özgürlüğüm kısıtlandı. Çoluk çocuğuma bile sataşıldı,hizmetçim taciz edildi.Bu durumda gazetelerde görüşlerimi yayınlama hakkım engellenmişti. Ben de elim kolum bağlı oturmaktansa İstiklal Savaşı gerçeklerini bu defa kitap haline getirip yayınlama imkanlarını aradım ve kısmen buldum da. Sinan matbaasının sahibi Sinan(omur) Bey'le anlaşıp müsveddeleri teslim ettim. Yazar Feridun Kandemir de getir götür işlerini yapıyordu. Tam kitabımın tashih ve basım işi tamamlanmıştı ki ileride iç yüzünü ayrıntılı olarak açıklayacağım Kızıl Pençe örgütünden iki milletvekili ile tetikçilerden birisi kitabımın basılmakta olduğu matbaaya baskın düzenleyip kendi paramla 3 bin adet bastırdığım İstiklal Harbimizin Esasları adlı kitabıma el koydular ve alınan formalar çuvallara doldurulup İtfaiye araçlarına konularak Bakırköy kireç ocaklarında yaktırıldı.
Ardından da Erenköyü'ndeki köşküm polisler tarafından üçüncü defa arandı. Aramaya 70 kadar sivil memur ,polis, hatta İstanbul Emniyet Müdürü Fehmi (Vural) Bey gibi kişiler katıldı. Elemanlar evimde pek çok yakışıksız hareketlerde bulundular. Bir çok belgemi müsadere edip gözümün önünde 4 çuvala doldurdular ve götürüp M.Kemal Paşa ya teslim ettiler.
İkisi de yakın dostum olan M.Kamal Paşa cumhurbaşkanı, İs
met İnönü başbakan iken bu kötü işler Türk tarihine kaydettirilmiş oldu. HAKİKAT YAZMAK YASAKTI. FAKAT KÂH TARİH, KÂH DA ANSİKLOPEDİ GİBİ ŞAŞAALI İSİMLER ALTINDA OLAYLARI YALAN YANLIŞ YAZMAK SERBEST... !
Bu durum, İsmet İnönünün Cumhurbaşkanlığı zamanında da sürüp gitti. Bu hususta 1939 yılında Tan Gazetesine yaptığım bir açıklama, bir tür yobazların yaygaralarına boğduruldu. Ben bir ropörtajda Nutuk'ta da yanlışlıklar ve haksızlıkların olduğunu söylemiş ve ertesi günkü nüshada bu iddiamı ispatlayacak açıklamalar yapacağımı ifade etmiştim. Ne var ki birileri bir avuç genci sokağa dökerek beni protesto ettirdiler. Tan Gazetesi de protestoları haklı buldu ve ropörtajın devamını yayınlamayacağını iftiharla yazarak gerçekleri söylemek için yapacağım bu önemli çıkışı engellediler.
Başta İsmet İnönü olmak üzere sorumlu kişileri uyardımsa da , hepsi boşa gitti. Ben de işi en son ve en büyük mahkeme olan zamana bıraktım. Elbette zamanın vereceği hüküm pek yaman olacaktır.
Daha şahitleri bile sağ olan İstiklal Savaşı'nın gerçeklerini örtbas etmek amacıyla kullanılan bu zorbalıkların gayesi pozitif bilimlerle donanmış olması gereken aydın gençlerimizi sindirerek hipnotize etmek ve İstiklal Savaşını onlara bir bilim olarak öğretmek değil, bir iman olarak belletmek ve inandırmaktır..
Mustafa Armağan - Kazım Karabekir'in Gözüyle Yakın Tarih