sayfalar

3 Mart 2012 Cumartesi

Başbakanı Asarız, PKK’yı Bitiremeyiz

Başbakanı Asarız, PKK’yı Bitiremeyiz

Arif Nihat Asya’nın “Tanınmak” şiirinin bir mısrası şöyle devam eder;
Hırpalanmak ne kelime
Didik didik, lime lime
Götürülürken ölüme,
Ölüm Beni tanımadı”…


Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu 15 Eylülde, Adnan Menderes 16 Eylül 1961’de ölüme götürüldüğünde bu millete yaptıkları onca hizmete rağmen kimse onları tanımamıştı. İlmek boynuna geçirilmiş, bütün aykırı sesler susturulmuş. Herkes lal kesilmişti.



Toplum derin yapıda egemen olmak isteyen güçler bir Başbakan’ı gözlerini kırpmadan idama göndermişlerdi.



Neden acaba?



Bu korkunç satrancı kim neden oynuyor. Bu korkunç satrancın başına oturanlar asırlardır satranç tahtasındaki taşları çok iyi kullanıyorlar, oyunda istedikleri gibi istedikleri anda mat’ı yapıyorlar da sayıları birkaç bini bulan PKK terörü bitirilemiyor ve KCK adı altında toplumun katmanlarına yayılmasına göz yumuluyor.



İdama giden bir Başbakan acaba bu millete ne yapmıştı da idam edilmişti.



Bu ülkeyi Milli Şef baskısından kurtarıp İkinci Dünya savaşının ekonomik ve sosyal yorgunluğunu atmak biraz nefes aldırmak için 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti’yi kurmuştu.



Açık oy, gizli sayım ilkesine göre 21 Temmuz 1946′daki CHP’nin baskın seçiminde CHP 390, DP 65 ve bağımsızlar da 7 milletvekili çıkarmıştı.



Darbe söylentileri ile yapılan 14 Mayıs 1950′deki seçimlerinde DP 408, CHP 69 sandalye ile Adnan Menderes Başbakan olmuştu.



2 Mayıs 1954 seçimlerinde DP 503, CHP sadece 31 sandalye kazandı.



27 Ekim 1957 seçimlerinde DP 424, CHP 178 sandalye kazandı



DP ekonomik rahatlama ile kitleleri peşinden sürüklüyordu. Ekonomik rahatlamadan, ilerlemeden rahatsız olundu ki öğrenci olayları, kan gözyaşı ile yeterli ortam oluşturuldu. Olgunlaşan kargaşadan sonra 27 Mayıs 1960′da darbe yapıldı.



Cumhuriyet döneminde, halkın oyu ile iktidara gelen bir Başbakan ve iki Bakan Necip Fazıl Kısakürek’in “O Zeybek” şiirinde belirttiği gibi “Kızanlar, dört yandan, hep abandınız.



Zeybeğin kanına ekmek bandınız!”



Kızanların hızı kesilmedi.



12 Mart 1971′de ordu komutanları Demirel’e bir muhtıra verdiler. İktidardan uzaklaştırdılar.



Bu da yetmedi.



Anadolu coğrafyası üzerinde satranç oynayan kökü dışarıda, piyonları içeride olan “Gizli İfsat Komitesi “12 Eylül 1980 askeri darbesi ile tekrar sahneye çıktı.



Bir gün önce kan gölü olan sokaklar bir gün sonra süt liman oldu. Sanki birileri amacına ulaşmanın rahatlığı ile bir gecede kardeş kavgasına son verdiler. Bir gün önce birbirlerinin kanını akıtanlar bir gün sonra kardeş oldular. Anadolu’nun çilekeş insanı oynanan oyunların farkına varmadan sadece akan kanın durduğuna sevindi.



Darbeci Evren ve ekibine methiyeler düzüldü.



Ülke Turgut Özal’la bir toparlanma sürecine girdi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ülkeye getirdiği bu iyimser havanın bedelini tartışmalı bir şekilde spor aleti üzerine yığılarak ödedi.



Ekonomik göstergeleri değiştiren Refah-yol hükümeti 28 Şubat 1997 yılında post modern bir darbe ile düşürüldü.



Bu ülkeye hâkim olan kökü dışarıda, piyonları içeride olan “Gizli İfsat Komitesi” istediği gibi ülkenin kodları ile oynamasını çok iyi biliyor. Birey ve Sosyal psikolojinin bütün yöntemleri en rasyonel şekilde kullanılıyor.



Bu ekip halka rağmen iktidarları değiştiriyor, başbakan’ı asıyor.



Ama nedense ülkede yıllardır kan ve gözyaşı döktüren PKK terör örgütüne gelince bitiremiyor. Gencecik fidanları toprağın kara bağrına gönderen bataklık kurutulmak istenmiyor. Bilinmelidir ki yıl 1960 değil,1997 değil en yakın arada 14 yıl var. Anadolu insanının kafası da eski kafa değil. Olayları tam çözemese de en azından ihmal edilen sebepleri gördü. Artık “Hantepe” benzeri baskınları olduğu gibi kalmıyor. Gerçekler gecikmeli de olsa inkâr edilemiyor. Gündüz eylem yapan teröristin birkaç yüz km’yi bırakın şehirlerin 10-15 km uzaklığındaki sığınaklarda saklandığı ortaya çıktı. Kandilde, Kuzey Irakta, İran ve Suriye de kamp aramanın gereksiz olduğu Hakkâri, Bingöl, Şırnak vs illerin 10-15 km uzaklığındaki mesafelere bakmanın yeterli olduğu görüldü. Gece eylem yapan, asker, polis katleden teröristin silahını atarak şehirlerin çevrelerindeki sığınaklara girdiği ortaya çıktı. PKK tarafından tam altı yıldır uygulanan “PKK/KONGRA-GEL örgütünün sözde yasama meclisi olarak kabul ettiği KONGRE GEL’in 17 Mayıs 2005 tarihinde amaçlarının gerçekleştirilmesi için örgütün anayasası gibi uygulanan KCK sözleşmesi ortaya çıktı. Adamlar resmen, devlet içinde devlet kurmuşlar. Anayasalarının gereğini de yapıyorlar. Avukatlarını, hâkimlerini, savcılarını ve tüm görevlilerini bulmuşlar. Mahalleden, kente örgütlenmişler, mahkeme kurmuşlar, vergi topluyorlar, büyükşehirlerin göbeğinde eğitim akademileri kurmuşlar. KCK sözleşmesi o kadar tavizsiz uygulanıyor ki bir belediye başkanını, işçi sorgulayabiliyor. Profesör unvanlı Marksist zihniyetteki hocalarda eğitim için sıraya girmişler, bu hocaları destekleyenlere yazar uzantıları da görevlerini eksiksiz yapıyor. PKK’ya motive edilmiş eleman takviyesi yapan örgütün tabelası da hazır, BDP siyaset akademisi.



Öyle ya her parti siyaset akademisi kurar ve istediği eğitimi verir. Bunlarda siyaset akademisi kurmuşlar ve ders verecek Marksist zihniyette tamam olunca bir hayal için aldatılarak bomba haline getirilen gençler PKK’nın dağ kadrolarına gönderiliyor. PKK 1990’lı yıllarda en etkin eylemlerini yapıyordu. Güneydoğu İl’lerindeki liselerden bölücü öğretmenler tarafından seçilen gençler, dağa yönlendiriliyordu. Yıl 2011 yer İzmir veya başka bir il, siyaset akademileri ile profesörler destekli dağa eleman takviyesi yapılıyor. 9 yıldır etkin muhalefetsiz, rakipsiz iktidarın olduğu, bir dönemde PKK bu kadar canlı çalışıyor, İzmir’in göbeğinden dağa militan takviyesi yapıyorsa, Bingöl, Şırnak, Yüksekova’da merkeze 10 km uzaklıkta, askeri birliklerin karşısında sığınaklar var ise ben bu işe çok şaşarım.



Çok derin bir oyunun içinde olan güzelim ülkenin haline Akif’in ifadesi ile” ağlarım, ağlatamam, söylerim, söyletemem, dili bağlı kalbimin, bundan çok bizarım” demekten başka elimizden ne gelir.



PKK denen örgütün bu kadar aleni ve öldürücü çalışmasından devletin haberi yok mu? Devletin PKK’nın bu derin çalışmasından haberi varda bu örgüt hangi birimin kontrolünde onu bilmiyoruz. Hangi birim olursa olsun PKK’yı devlet bilecektir. Bu ülkeyi yönetenler bu millete karşı samimi iseler bilecektir. Ergenekon denen örgütün ortaya çıkması ile faili meçhul cinayetlerin bıçak gibi kesildiği gibi PKK eylemleri de bıçak gibi kesilebilir.



Bu ülkede;



MİT, JİTEM, Emniyet istihbarat ve bilmediğim istihbarat örgütleri var. Bu istihbarat örgütlerinin görevlerini yapmadığını düşünmeye şaşarım. Bir gösteri yapıldığında, pankartlardaki sözleri yazacak kadar dikkatli istihbarat elemanları görürsünüz. Küçük bir yangın çıkar, bakarsınız sekiz on kişi amirlerine rapor veriyordur. Sokakta sıradan bir dernek bir eylem yapar, eylemci sayısından fazla sivil polis ve haber elemanı görürsünüz. Hatta bazı uyanık eylemciler zaten etrafta yeteri kadar sivil polis var diyerek yeteri kadar taraftar dahi çağırmadan basın açıklaması yaparlar. Öyle ya üç beş eylemci,15-20 polis, birkaç da meraklı vatandaş, uzaktan görenler ciddi bir grup zannederler. İstihbarata meraklı bir arkadaş anlatmıştı.”Arkadaş bu il’de o kadar çok istihbarat elemanı var ki, zannettim ki bizim çarşı falan istihbarat birimine taşınmış. Meğerse caddede gördüğüm herkes sivil polis imiş.



Sadece yüzeysel gözlemime göre iç istihbarata bu kadar önem verilen bir ülkede PKK ve toplumsal yansıması olan KCK’ dan bu kadar habersiz değiliz. Raporlar çok iyi tutuluyor. Kayıtlar çok iyi alınıyor, eylem yapmayı bırakın, eylem yapmayı düşünenlerin dahi zihin okuması yapılabilir. Düşünün Anadolu’nun küçük bir İl’inde yerel gazete çıkarma hazırlığı yapılmadan, emniyet ve jandarma istihbarat elemanını oraya yerleştiriyor. Hazırlık istihbaratın elemanı ile yapılıyor. İç istihbarat raporları çok iyi yazılıyor da zirveye ulaşan raporlar ne oluyorsa dikkate alınmıyor. İstihbaratların başında olanlar tarafından bu milletin lehine olan bir çalışma yapılmıyor. Sanki birileri PKK ve KCK’nın semirmesini, eylem yapmasını istiyor gibi akla ziyan bir durum sırıtıyor. Hukuk devletiyiz emir gelmeyince operasyon olmuyor, operasyon olmayınca da eylem bitmiyor.



Bu ülkede konsomatrisler, dindar yapılarak akla hayale gelmedik suikastlar düzenlenerek dört defa demokratik sistem kesintiye uğratıldı. Şaibeli ölümler bir tarafa, iki Bakan, bir Başbakan darağacına gönderildi. Ne hikmetse çıkış noktası belli, kökü belli, kimlerden beslendiği belli, her eylemi kabak gibi meydandan olan, iç istihbaratı çok iyi alınan, Anadolu da şehit gelmeyen hane bırakmayan PKK problemi ne hikmetse çözülemiyor. Benim bu olaylardan çıkardığım sonuç şudur. Gerekirse bu ülkede Başbakanı asarız, darbeleri yaparız, ama PKK’yı bitirmeyiz. Kendimizi zorlamaya gerek yok, hakikaten bu ülkede oynanan korkunç oyunların bir insan zekâsı ile çözülmesi mümkün değil. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Emirdağ Lahikasında,Darü’l-Hikmet azası Seyyid Saadeddin Paşa’nın “Kat’i bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi,…”sorusuna verdiği cevap aslında her şeyi özetliyor da bizde toplumsal uyarı anlamında yazmak zorundayız.