sayfalar

1 Mart 2012 Perşembe

Lozan Antlaşması’ın Gizli Protokolları

Lozan Antlaşması’ın Gizli Protokolları

LOZAN barış müzakereleri esnasında emperyalist devletlerle Türkiye arasında çok çetin tartışmalar olmuştu. Galip, sömürgeci, emperyalist büyük devletler Türkiye’nin bir İslam devleti olmasını istemiyorlardı. O tarihte devletin

Medenî Kanunu, Hanefî fıkhına göre hazırlanmış olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye idi. Diğer kanunlar da, yüzde yüz uygun olmasa bile temelde İslam’a ve fıkha aykırı değildi.

Avrupa Düvel-i Muazzaması, ülkemizdeki yabancıların İslam hukukuna tâbi olmalarını kabul etmek istemiyordu.


Lozan müzakerelerinin birinci kısmında Türk delegasyonu başkanı İsmet Paşa, İslam hukukunu ve fıkhını hararetle savunmuştu.
Müzakereler bu yüzden çıkmaza girmiş, kopma derecesine gelmişti.
İşte bundan sonra Türkiye Başhahamı Hayim Nahum Efendi devreye girmiş, büyük devletlerin başkentlerine gitmiş, birtakım gizli müzakereler yapmıştı.

Hayim Nahum’un delege sıfatıyla içinde bulunduğu Türk heyeti bundan sonra Lozan anlaşmasını imzalamış ve ABD hariç bütün büyük devletler bunu imzalamışlardı.

Birtakım rivayetler –yüksek sesle olmasa bile- yıllardan beri söylenir ve yazılır:

(1) Lozan’ın gizli protokolleri vardır.

(2) Emperyalist ve sömürgeci devletlere Hilafet’in kaldırılacağı sözü verilmiştir.

(3) Hilafetle birlikte İslam hukuku, Şeriat kanunları da kaldırılacak,

(4) Onların yerine Avrupa kanunları konulacaktır.

(5) Müslüman kadınlar açılacaktır.

(6) Arap-İslam yazısı bırakılacak, Latin-Frenk yazısı alınacaktır.

(7) Türkiye İslam ve Türk dünyası ile ilgilerini kesecek, Avrupa medeniyetine yönelecektir.


1923’ten bu yana 87 yıl geçti, Lozan’ın gizli protokolleri ile ilgili yeterli bilgi bulanamadı. Bu konudaki araştırmaları Müslümanların yapmaları gerekirdi, yapmadılar, yapamadılar.

Cumhuriyet kurulduğunda Anayasanın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) ikinci maddesinde “Devletin dini, Din-i İslam’dır” yazılıydı. İstanbul’da Dolmabahçe sarayında, Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş bir Halife-i Müslimîn (Abdülmecid bin Abdülaziz Han) bulunuyordu. Medreseler ve tasavvuf tarikatları açıktı. Hafta tatili Cuma idi. Şapka giyen, Ramazanda açıkta oruç yiyen Türkler tutuklanıyordu. Bütün kadınlar çarşaflı idi. Sonra devrim fırtınaları esti ve şiddete dayanan realpolitikler uygulanarak İslam’dan uzaklaşıldı.

Lozan’ın gizli bir protokolü var mıydı?.. Bu sorunun cevabını Sabataycılar araştıracak değildir. Müslüman tarihçilerin, ilim adamlarının Türkiye ve dünya arşivlerine girip, bütün kaynakları tarayıp ipuçları, deliller, bilgiler ve belgeler bulmaları ve gerçeği gün yüzüne çıkartmaları gerekir.

Lozan’ın Gizli Protokollarını da bir kenara koyalım ve bugün Türkiye’de uygulanan birtakım protokollara bakalım. Bunların da elimizde yazılı metni yoktur. Yapılanlara hayata bakarak ben yazıyorum. Dikkat buyurarak okumanızı rica ederim:

Madde 1: Müslüman Türkler dilsiz bırakılacaktır. Atalarının mezartaşlarını bile okuyamayacak derecede câhil kalmalarına dikkat edilecektir. Türkçe bir-iki yüz kelimelik kaba bir konuşma çarşı-pazar günlük iletişim dili seviyesine indirilecektir.

Madde 2: Edebî ve kültürel lisan o kadar bozulacak o kadar dejenere edilecektir ki yeni nesiller yakın tarihte yazılmış Ömer Seyfeddin Hikayelerini Halide Edib’in romanlarını Hüseyin Rahmi’nin kitaplarını okuyamaz hale ve anlayamaz hale getirilecek bunların “SADELEŞTİRİLMİŞ” baskıları yapılacaktır. Velhasıl Müslüman Türklerin mâzi ile millî kültür ile en büyük bağı olan zengin edebî Türkçe tahrip edilecektir.

Madde 3: Müslüman Türklere yeni bir tarih yazılacaktır. Geçmişteki İslâm büyükleri tahkir edilecektir. Asıl kahramanlar yerin dibine batırılırken yeni kahramanlar türetilecektir.

Madde 4: Türk toplumunun temeli olan aile kurumu yıkılacak darbelenecek zayıflatılacaktır. Zina bir suç ve ahlâksızlık olmaktan çıkartılacak teşvik görecektir. Cinsel sapıklıklar Avrupa’da olduğu gibi meşru hale getirilecek aynı cinsten kişilerin evlenmelerine zemin hazırlanacaktır.

Madde 5: Halk yığınları gece gündüz vur patlasın çal oynasın eğlence şamata zevk u sefa oyun dans bayağı bir müzik ile meşgul ve sersem edilecektir.

Madde 6: Başta futbol olmak üzere on milyonlarca halk çığırından çıkmış spor müsabakalarının hastası holiganı haline getirilecek bu oyunlar yeni bir din gibi kütleleri sarıp kucaklayacaktır.

Madde 7: Türkiye’nin ve Türkiye halkının en büyük gücü olan İslâm dini bir tehlike ve tehdit olarak görülecek halk yığınlarına birtakım ideolojiler din gibi benimsetilecektir.

Madde 8: Büyük medyada tekelleşme ve kartelleşme yoluna gidilecek yurt çapında dağıtımı yapılan büyük bir gazete kurmak ancak beş on süper zenginin yapabileceği bir iş haline getirilecek kartel ve tekel medyası ile protokollar hayata uygulanacak bu gücün karşısında başka hiçbir güç dayanamayacaktır.

Madde 9: İslâmiyet darbelenecek büsbütün ortadan kaldırılamazsa dinde reform dinde yenilik dinde değişim Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü paravanası ardında yeni bir İslâm üretilecek ve türetilecektir. Sünnetsiz fıkıhsız şeriatsız evcil bir İslâm.

Madde 10: Türkiye Müslümanları kendilerini idare edebilecek aydın bir kafaya sahip olmadıkları için dinsizleşinceye kadar onlar güdülecek vesayet altında bulundurulacaktır. Bu gütme ve vesayet de iki kimliklilere verilecektir.

Madde 11: Birtakım önemli kurumlar köşebaşları anti-demokrat yollarla da olsa “BİZDEN” olanlara verilecektir.

Madde 12: Dindar Müslümanların okumaları yüksek tahsil yapmaları engellenecektir.

Madde 13: Ülkede hâkim/dominant unsuru teşkil eden Müslümanların büyük fabrikalar büyük holdingler büyük medya organları büyük ticarethaneler kurmaları her yola başvurularak önlenmeye çalışılacaktır. Onlara “Yeşil Sermaye” denilecektir.

Madde 14: Alkollu içkiler fuhuş zina sapıklık israf bayağı müzik lüks ve aşırı konfor tutkunluğu uyuşturucu teşvik edilecektir.

Madde 15: Bu protokollara karşı gelenler karalanacak her vasıtaya baş vurularak sindirilecek cezalandırılacaktır.

Madde 16: Eskiden altın ve gümüş en büyük güçtü. Zamanımızda ise Dolar ve Euro altın ve gümüşün yerini almıştır. Ülkenin parasının büyük kısmı bizim elimizde bulunacaktır. Millî gelirin yarısını üç-beş bin kişi aile holding paylaşacaktır.

Madde 17: Müslümanların arasına casuslar ajanlar provokatörler manipülatörler yönlendiriciler sızdırılacak bunlar vasıtasıyla onlar bin parçaya bölünecek birbirleriyle çekişip tepişmeleri sağlanacak güçleri ve kuvvetleri kırılacaktır.

Madde 18: Dinî hizmet ve faaliyetlerin köy kültürü kırsal kesim varoş gecekondu taşra zihniyetiyle yapılması sağlanacaktır. Böylelikle Müslüman çoğunluk içinde bulunduğu çukur ve tuzaktan bir türlü çıkamayacaktır.

Madde 19: Büyük medya vasıtasıyla ülkeye sahte uydurma sun’i bir gündem yapılacak; halk incir çekirdeğini doldurmaz faydasız ve lüzumsuz konularla oyalanacak asıl meseleler ve dertler yüzüstü bırakılacaktır.

Madde 20: Başta komşu İslâm ülkeleri olmak üzere İslâm dünyası ile sıkı canlı yakın ilişkiler kurulmayacak; onlarla ticaret ithalat-ihracat turizm öğrenci mübadelesi kültür münasebetleri asgarî seviyede tutulacaktır. Öyle ki Suriye ile Türkiye sanki Moğolistan’la Venezuela kadar birbirine uzak kalacaktır.

Madde 21: Halk yığınları öyle sersemletilecek uyuşturulacak afyonlanacaktır ki yararlarına ve zararlarına olan şeyleri birbirinden ayırt edemeyeceklerdir.

Madde 22: Protokolları ayakta tutmak için devletten Millet Meclisi’nden millî iradeden hukuktan millî menfaatlerden millî kimlikten daha üstün lâ yüs’el (sorumsuz) bir üst-güç bulunacak; hiçbir denetime tâbi olmayan bu güç son sözü söyleyecektir.

Madde 23: Birtakım önemli hayatî temel mevkilere kesinlikle Müslüman Türkler getirilmeyecektir.

Başka maddeler de var ama şimdilik bu kadarı yeter. “Sen neler sayıklıyorsun ne hezeyanlar savuruyorsun” diyen varsa onları büyük bir televizyon kanalında açık oturuma davet ediyorum. Gelsinler tartışalım. Aydın geçinen o adamlara Türkiye’de bundan ¤¤¤¤en yıl kadar önce basılmış Türkçe bir kitap vereyim “Lütfen okuyunuz bu Türkçe kitabı” diyeyim. Okuyamazlarsa benim haklı olduğum peşinen anlaşılmış olacaktır.


Mehmet Şevket Eygi

Gazeteci-Yazar

http://dunyagerceklerimusaber.blogspot.com/