sayfalar

22 Nisan 2014 Salı

Petrol Savaşları

Vasiyet ve akıl

Türkiye kuruluşundan hatta Osmanlı'nın yıkılışından bu yana gerçekleriyle yüz yüze gelemedi! İçerideki asıl gücün kimde olduğunu bilemedi! Sonucu belli seçimler, kimin kazanacağı hesaplanmış para hareketleri, kimin işine yarayacağı bilinen anlaşmalarla çok uzun yıllar yürüdü!

Sorunlarını çözmek için masanın başına geçtiğinde çok kez "Ben bu işin altında kalkamam!" diye düşündü! Devlete ÇÖZÜM için, makas değiştirmek için gelen yoktu!

Çok söylenmese de askerlerin büyük bölümü bölgesel ve küresel düşünmediği için atılacak her adımın önünde engeldi!
Bunu da ezberletilmiş doğru bilinen yanlışlar yüzünden sık sık tekrarlıyorlardı!

Laiklik, irtica tehlikesi, şeriat gibi asla ve kat'a bu ülkeye gelemeyecek olgularla savaşıyorlardı! Bunu yaparlarken de nasıl oluyorsa bazı cemaat mensupları KRİTPO olarak orduya sızıyordu!

İNÖNÜ'den sonra askerimizin tek hedefi olan cemaatler ne hikmetse içlerine kadar girebiliyor, adam sokabiliyordu! Askerin hassasiyeti ile yaptığı arasında büyük çelişki vardı! Ya gerçek tepki koymuyor ya da gerçek savunma yapmıyordu!

Tıpkı askerlik dışında aldıkları derslerde olduğu gibi! Baktığınızda subaylarımıza ders vermeye soyunan PROFESÖRLER hayatı boyunca LAİKLİK satmış olan kişilerdi! Orduya bir AKIL katması mümkün olmayan isimlerdi! ANALİTİK düşünüp bölgeyi ve dünyayı algılamaya yönelik adımlar atılmıyordu!

Ülkenin en akıllı çocukları İNGİLİZ AKLININ varettiği yalan yanlış ezberlerle yürüyordu! KIŞLAYA kapatılan, sadece ve sadece içeri döndürülme hali de kabul edelim ki bir operasyondu ve başarıya ulaşmıştı!

Neden çöktüğümüzü ve kimin dizlerimizden vurduğunu bilmeden ilerleme ve kurtulma şansımız yoktu!
SORUN BURADAYDI!

GÜLBENKYAN gibi ismi BAY YÜZDE 5'e çıkan simsarların cirit attığı dönemlerde şimdi olduğu gibi bölge yine karışıktı!
Osmanlı'nın bütün petrol kanalları tespit edilip paylaşıldı!

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı'nın enerjisinin bölüşülmesi olayı idi!
Peki, bu günlerde çok gündemde olan İRAN o zaman ne yapıyordu?
Onların böyle bir derdi var mıydı?

Uğraştıkları isimler kapılarının önünde dikiliyor muydu? İşte böyle sorulara cevap vermek için yapılması gereken tek şey PARAYI takip etmekti!

Devlet-i Aliyye İngilizler'in PETROL saldırısına uğradığı zaman İRAN yönetimi çok ilginç bir karar aldı! Daha doğrusu almak zorunda kaldı!
Başka çıkış bulamayan İRAN ŞAHI ülkesinin bütün petrol kaynaklarını BARON JULIUS DE REUTER isimli bir şahsa sattı!

İsminden de anlayacağınız gibi bu isim BARONDU!
Hem etkili cinsinden!

ROTHSCHILD ailesinin bölgedeki oyun kurucularından biriydi!
Bu BARON öyle bir geldi ki ŞAH "mat" demek zorunda kaldı!
Başka seçeneği yoktu! Çünkü KÜRESEL ölçekte bu karar verilmiş, İngilizler HİNT'ten geri çekilip PETROLÜ bulmuştu! Kimseye de vermeye niyetleri yoktu! Zaten savaşlara ve isyanlara baktığımızda da durumun böyle olduğu net olarak ortadaydı!

REUTERS ajansını da kuran bu ismin daha sonra heykeli dikildi! Bizler içeride birbirimizi yerken adamlar bir ülkeyi işgal ettiklerinde alacakları ne varsa MASADA alıyordu!
Bu alınınca da işgal tamamlanmış sayılıyordu!

İran ile Türkiye uzun zamandır birilerinin körüklediği DÜŞMANCA TUTUMLARLA uğraşmak zorunda kaldı! BARONLARIN yönettiği MEDYA iki ülkenin asla yan yana gelmesini istemedi! Uğur Mumcu gibi işlenen her AYDIN cinayetinden sonra İran elçiliklerine yürünmesi tesadüf değildi!

Demek ki bizim uzun zamandır gözden kaçırdığımız ve üstünde hiç düşünmediğimiz ayrıntılar vardı!
Bunun gereğini bir türlü yapamıyorduk! "LAİKLİK ve CUMHURİYET tehlikeye düşer" diye kimse elini uzatamıyordu! Bunu yapmadığımız gibi Avrupa'nın dev şirketlerinin İran'da cirit attığını da göremiyorduk!
Tuhaftı!
Peki şimdi nasıl?

Hikaye ile anlatalım! Ölmek üzere olan bir baba oğullarını çağırır ve sahibi olduğu 17 deveyi aralarında paylaştırmak ister! Zor nefes alıp veren yaşlı adam zor da olsa söze girer: "Oğullarım ben ölünce birbirinize girmenizi istemiyorum.

Bu nedenle 17 deveyi aranızda pay etmek istiyorum..." Çocuklar gözlerini açıp babalarını heyecanla dinlemeye devam ederler...
Baba "Develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortanca oğluma, 9'da birini de küçük oğluma bırakıyorum!" der...
Yaşlı ve hasta baba sözünü tamamlar tamamlamaz son nefesini verir!
Oğullar da vakit kaybetmeden paylaşıma koyulurlar!
Ancak ortada ciddi bir sorun vardır! Çünkü babalarının bıraktığı 17 deve ne 2'ye, ne 3'e, ne de 9'a bölünebilmektedir!

Sorun kavgaya dönüşmeden büyük olan, köyün en yaşlısı olan bilge kişiye gitmeyi önerir!
Kabul ederler ve birlikte adamın kapısını çalarlar!

Yaşlı bilge çocukların gözlerinden bir sorun olduğunu anlar ve "Ne istiyorsunuz?" diye sorar!
Büyük oğlan deve problemini anlatır ve gelecek cevabı beklemeye koyulurlar!

Yaşlı bilge "Dert ettiğiniz bu mu?" diyerek çözümü anlatır: "Benin bir devem var! Alın onu da hesaba katın! Göreceksiniz işiniz hallolacak!" Çocuklar şaşkınlıkla evden çıkıp o devenin yanına giderler ve aldıkları gibi 17 devenin yanına koşarlar!
Tekrar bölüşüm başlar!

BÜYÜK oğlan yarısını yani 9 deveyi alır!
ORTANCA oğlan ise 3'te birini yani 6 deveyi alır!
KÜÇÜK olan ise 9'da birini yani 2 deveyi alır!
Ama sorun bitmemiştir!
BİR DEVE fazladır!

Yine YAŞLI BİLGE'nin kapısını tekrar çalarlar!
Çocuklar ortada kalan bir devenin ne olacağını sorar!
Yaşlı bilge gülerek "Sorunu çözdüğünüze göre ben de devemi geri alayım isterseniz" der!
İşte DEVLET işi de böyledir, AKIL gerektirir!

Ufuk ve zeka şarttır!

Oyunu kurmak için hem dengeleri, hem rakamları iyi bilmek gerekir!
ANKARA bunları çok iyi yaptığı için hızla ilerlemekte ve saldırıya uğramaktadır!

Kimin DÜŞMAN ettiğini bilmediği İRAN'la kapışmak yerine AKLI ortaya koyup KAZANMAYI tercih etmektedir!
Bizden beklenmeyen buydu!

Bizi düne kadar burnunun dibini göremeyen devlet olarak görüyorlardı! Şimdi ise nasıl baş edeceklerini düşünüyorlar!

Çünkü onların alabileceği fazladan bir DEVE artık ortada yok!
Sorunu biz çözdük!
Bu nedenle bölge bize geliyor!

Baksanıza İngiliz medyasındaki paniğe!

BÖLGEDE o kadar çok para varmış ki MAFYA yöntemleriyle yönetilecekmiş!
YOK DEVE!

Ergün Diler